1 Mart 2016 Salı

Patates Terapisi



Toprakta büyümek nasıl diye sordum elimdeki patatese. 

Mutluydu patates, halinden memnun bir hali vardı. Rahat görünüyordu. Olduğu gibi, patates işte…

Anlam veremedi sorduğum soruya, büyümeyi anlatacak bir sıfat bulamadı. Büyütmüştü işte toprak onu. Bunun birde nasılı mı vardı? Hiç takılmadı soruma, cevap da bulmaya çalışmadı. 

Toprak onu büyütmüş, yetiştirmiş, yük olmamış, yük almamıştı. 

Toprağın vericiliği ile burun buruna geldik sonra. Ona “toprak ana” diye boşuna demiyorlardı. Toprak ona verileni aktarıyordu ihtiyacı olana. Hiç ayrım yapmadan herkes, her şey alabildiği kadarını alıyordu kendine. Kimseye ne daha fazla vermeye çalışıyor nede kısıtlıyordu verdiklerini. Toprak kendine verilenin ulaşması gereken yere ulaşmasını sağlayan bir aracıydı. Ve bunun tam olarak farkında. Aracı olmak ne azımsanacak, ne de çoğaltılacak bir şeydi. Aracı olmak aracı olmaktı. Aracı olmak toprağın misyonuydu, ona verilen, bahşedilendi. Kutsaldı. Toprak ne güzel kabul etmişti ona verileni. 

Kabul etmek, şükürden önceki aşama gibi geldi bana. Verileni kabul etmeden, aldığını hissetmeden, bahşedilenin hazzını yaşamadan şükredilebilir miydi? Demek ki, toprak her zaman bir haz içerisinde diye düşündüm. Misyonunu -kabul ederek- yerine getirdiği her an büyük bir zevk içinde. Fakat kabul etmek kolay iş değil bence. Zenginliği, fakirliği, güzelliği, çirkinliği, zayıfı, güçlüyü, basitliği, karmaşayı, artıyı, eksiyi… Artık sana ne bahşedildiyse işte. Bahşedileni kabul etmek… Bahşedilenden aldığın hazzı hissetmek... O hissi kendini yargılamadan yaşamak… Şükür gibi geldi bana.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder