Birey olmak… Bir şeye veya birine yapışmadan, onunla
bütünleşmeden yaşamak. Belki de hayattaki yolculuğumuzun yegâne amacı bu; özgür
bir birey olduğumuzu hatırlamak. Bana öyle geliyor ki; hayatta aradığımız
anlam, birey olma yolculuğunun içinde gizli. Bu yolculukta keşfettiğimiz farkındalıklarımız
bizi hep daha derin anlamlara götürüyor sanki...
Tabii, bu süreçte bazen kendini tehdit edilmiş
hissediyorsun. Bazen dışlanmış, aforoz edilmiş hissediyorsun. Korkutuyor seni
ama yaşattığı zevkler yolculuğa devam etme gücü veriyor.
Kendinizi birey olarak düşünün. Kimseye bağlı değilsiniz.
Düşünün... Hayatınızı sadece kendi duygularınıza/seçimlerinize göre
yaşadığınızı düşünün...
Sizin de ziyaretinize geliyor mu suçluluk? “Ama o zaman
bencil olmaz mıyız” diyor mu? “Anneni bile mi düşünmeyeceksin” demiyor mu?
-Yazı boyunca anne ile ilişkiden bahsediyor olacağım, bu en
derinde kopamadığımız yerdir aslında. Şu anda bu bağımlılık ve yapışma durumu
sizin hayatınızda farklı kişiler veya nesneler ile olabilir. Dolayısı ile anne
yazdığım yerlerde aslında bizi özgür ve birey gibi davranmaktan
alıkoyan her ne ise, ondan bahsediyorum. Bu şekilde algılanırsa yazı
sizin için daha anlamlı olacaktır.-
Birey olmaya çalıştığınız zamanlarda, suçluluk hissi ile
yakalayabilirsiniz kendinizi. Çünkü birey olmak özünde anneden ayrılmak ile
ilgilidir. Anne, bizi doğuran, bu hayata gelmemizi sağlayan kişi neticede. Bana
göre bilinç dışı anneyi neredeyse bir yaratıcı olarak algılıyor. Ondan ayrılıp bireyselleşmek ise yaratıcıya -bizi doğurana- isyan etmiş gibi hissettiriyor. İşte bu
suçluluk duygusu ile baş edemediğimiz için birey olmaktan vazgeçiyoruz bizde.
Hemen etrafımızda yapışacak birini buluveriyoruz. Kendi duygularımıza göre
değil yapıştığımız kişinin duygularına göre yaşıyoruz hayatı. Annemiz hayatta
ise yapıştığımız kişi çoğunlukla kendisi oluyor. Veya başka birini veya bir
şeyi kolaylıkla buluyoruz (eş, çocuk, kardeş, arkadaş, iş vs.).
Çocukken kendimizi annemizin gözünden görmemiz normaldir.
Annemizin mutluluğu ile mutlu olur, üzüntüsü ile üzülürüz. Çünkü ona bağlı
olduğumuzu hissederiz. Fakat sağlıklı bir gelişme ile anneden ayrılabilenler,
artık annesinin mutsuzluğu ile kendi mutsuzluğunu ayırt edebilmelidirler.
Annesinin duygularına göre değil kendi duygularına, isteklerine göre
hayatlarını şekillendirmelidirler. Ve buna hepimizin birey olarak hakkımız var.
Birey olmaya, annemizden ayrışmaya hakkımız var ve bu doğal bir şey. Bu demek
değil ki, annemizin duygularını önemsemeyeceğiz. Hayır, sadece onları
kendimizinkiler ile karıştırmayacağız. Oraya (yapıştığımız her ne ise)
yapışmadan kendimizin ve annemizin farklı olduğunun bilincine varmamız
gerekiyor. Ve annemizin mutsuzluğu, mutluluğu, tatminsizliği veya herhangi bir duygusu için kendimizi
sorumlu hissetmememiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Aşağıdaki gibi sorular ile bu konuda kendimize dürüst
davranmaya ve özgürleşmeye başlayabiliriz belki;
-
Annemin duyguları/istekleri/talepleri dururken, bir birey olarak duygularımı hissetmeyi kendime hak görüyor muyum?
-
Peki ya duygularıma göre veya kendi seçimlerime
göre yaşamayı?