27 Şubat 2016 Cumartesi

Motivasyon Kaynağımız Korku mu? Sevgi mi?



Şimdiye kadar ki başarılar veya başarısızlıklardan dolayı kendini tam hissedememek ve bir türlü kendi varlığından tatmin olamamak… İnsana neler yaptırır bir düşünün!

Bana göre sanki her an yok olma tehlikesinde hissettirir insanı. Sürekli var olma çabasında olan egoyu yok olmakla tehdit eder. Tabi bunu yaşayan insan da kendini bu tehlikeden korumak için sürekli başarının ya da var olmak için tutunacağı başka bir şeyin peşinden koşar. Koşar, koşar… Ama hiç tam olamaz. Çünkü kendisine motivasyon kaynağı olarak seçtiği şey KORKU’dur. Bence en derinde olan var olamama-yok olma- korkusuna kadar dayanır. Bizim daha yüzeyde gördüğümüz ve hissettiğimiz ise başarısızlık korkusu veya toplum tarafından dışlanma korkusu şeklinde olabilir. Bu KORKU bizleri motive eder. Bizde onu dost bilir onunla hayatımıza devam ederiz. “Ohh ne güzeldir! Bizi elimizden tutmuş hep ileriye götürüyordur.” Ne severiz onu. :) En azından ben motivasyon kaynağımın KORKU olduğunu ilk fark ettiğimde; “KORKU olmadan ben ne yaparım” dedim.  Resmen korkuyu bırakmaktan korktum. Şimdiye kadar hep onunlaydım ve şimdi yerine ne koyacaktım. “SEVGİ” dediler. “E ama sevgi beni nasıl motive edecek? O beni rehavete sürükler rahat rahat yatarım bende” dedim :) Gerçekten oturmamıştı kafamda. Hani “çocuklara fazla yüz vermeyin şımarır” diye bir algı vardır ya, ona benzer bir bilinç bu.



Sonra zamanla sevgi ile tanıştım. Belki de beni rehavete sokacak diye sevgiden korkuyordum, onu hissetmekten bile kaçıyordum. Oysa hep yanı başımda ve hatta içimdeymiş. Onu tanımıştım ve hoşuma da gitmişti aslında. Ama neden onun motivasyon kaynağı olması gerektiğini ve nasıl olacağını hala bilmiyordum. 

Daha yakından bakmaya cesaret ettiğimde kendime sorabildim,

“Korku sayesinde bir şeyler yapıyorum ve başarıyorum ama ACABA yaptıklarım, yapmaya çalıştıklarım, gerçekten istediklerim mi? Yoksa KORKU’nun bana yap dedikleri mi?”

Bunu sorabildiğimde anladım ki sevgi ve korku arasındaki fark;

Korku sadece yaptırıyor, senin ne istediğin, ne hissettiğin, hayallerin umurunda değil.
Sevgi ise dönüp dönüp kontrol ediyor, SEN istiyor musun? SEN iyi misin? SEN mutlu musun? SEN keyif alıyor musun?

 Korku dışarıda yaptığın şeyle ilgilenirken SEVGİ içindeki senle ilgileniyor. Bu sebeple korku ile yaptıklarımız bizi tatmin etmiyor ve sürekli içimizdeki boşluk devam ediyor. Sevgi ile yaptığında ise sonuç ne olursa olsun kendimizle olduğumuz için tatmin olma ve tam olma hissini içimizde yaşıyoruz.

Motivasyon kaynağımızın hangisi olduğunu kontrol etmek için, yaptıklarımızın sonucunu düşündüğümüzdeki hissiyata odaklanabiliriz bence. Sonuç bizim hislerimizi ciddi anlamda etkiliyorsa büyük ihtimalle korkudayız. Sonucu düşündüğümüzde hissettiklerimiz çok değişmiyorsa ne olursa olsun yaptığımızdan şeyi yapmaktan mutluysak o zaman SEVGİdeyiz ve bence çok güzel bir yerdeyiz.

Sevgiyle… :)

14 Şubat 2016 Pazar

SEV ÇÜNKÜ SEVMEK EN KOLAY...




SEV ÇÜNKÜ SEVMEK EN GÜZEL...

Ne büyük şans içimizdeki çocuğu sevebilme potansiyelimizin olması. Ve onun sadece bizim, kendimizin sevgisi ile tatmin olabilmesi, büyümesi... Bence bu yaratıcının bize verdiği en güzel nimetlerden. “Ne ararsan içinde var” felsefesinin en somut kanıtlarından. Yaratıcının insanı özünde muhteşem yaratması...

Ben bunun büyüsüne inanıyorum, çocuk halimizin, çocuk ruhumuzun büyüsü. İçimizde kalan, 100 yaşına gelsekte ruhumuzun bir parçası olmaya devam eden tarafımız. Bazen görmezden geldiğimiz, bazen öfkelendiğimiz, bazen reddettiğimiz içimizdeki o muhteşem çocuk enerjimiz.

Çocuk enerjisi derken demek istediğim çocuk gibi davranmak yetişkin olmamak değil. Aslında tam tersi, bu enerjiye yüzümüzü ne kadar dönersek ve ona bakarsak o oranda mutlu, tatmin bir yetişkin olabiliyoruz bence. 

İçimizde çocuk enerjisi aslında özümüzle bağlantı kurmamızı sağlayacak bir köprü. Bizim elimizden tutup ait olduğumuz yere götürecek güç. Ne mutlu bize ki o enerji ile yapabileceklerimizde özgürüz. 

Büyük halinizle çocuk enerjisine döndüğünüzde çocuk gibi olmazsınız korkmayın! Bir çocuk doğası gereği kendini koruyamayabilir. Kendini savunamayabilir. Kendisi dışında birilerine muhtaç olabilir.Annesine, babasına bağımlı olabilir.

Ama artık çocuk değilsiniz! Artık kendinizi koruyabilirsiniz. Bu yüzden çocuk enerjisine bakmaktan korkmanıza gerek yok. Sizi aciz duruma, komik duruma düşürmez. Sizi muhtaç bir çocuk yapmaz. Aksine siz içinizdeki çocuğu ne kadar muhtaç bırakırsanız, yetişkin halinizde o oranda muhtaç bir çocuk gibi olur.

Büyük halinizle çocuk enerjinizin birleşimini bir düşünün... Olasılıkları bir düşünün... Muhteşem!!!

-Hem güçlüsünüz, hem bilgesiniz, hem cesaretli, hem pozitif, hem gelişime açık, hem hevesli, hem enerjik, hem içinizden geldiği gibi...

Bu karışıma ihtiyacımız var. Herkes karışımı nasıl yapmak isterse öyle yapar. Herkesin tarifi farklı. Ama malzemeler benzer :)

İçimizde çocuk herşeyin en güzelini çoktan haketti.Yetişkin halimizle içimizdeki çocuğa yönelmek ve anlamak en büyük sorumluluğumuz bence. Ve hem kendimiz için hemde yaşadığımız dünya için yapabileceğimiz en güzel şey. Çünkü, ancak içimizdeki çocuk enerjisini kabul ettiğimizde ve sevdiğimizde, kendimizi ve sonra başkalarını sevebiliyoruz.

9 Şubat 2016 Salı

Özgürlük için Kavga



Hiç özgür olduğunuzu göstermek istediğiniz için veya özgürlüğünüzü kazanmak için kavga ettiniz mi? Eşinizle, arkadaşınızla, ebeveynlerinizle vs.

Ben ettim :) Neyse ki sonrasında ben napıyorum diye bakabildim. Evet özgürlüğüm için kavga ediyordum, sanki özgürlüğüm karşımdakine bağlıymış gibi, sanki bana özgürlüğümü o verecekmiş gibi. Aslında o benim özgür olduğumu ONAYLAMADIĞI için onunla kavga ediyordum. “Evet ben özgürüm  biliyorum ama bide sen kabul etsen daha bir özgür olacağım :)” diyordum yani. Bu ne yaman çelişki! Hem özgürüm hem de senin onaylamana ihtiyacım var. Üstelik o onayı almak için seninle çatır çatır kavga da ederim. 

Böyle bir şey yok, bu bir illüzyon. Bu onaylanma ihtiyacından başka bir şey değil. Onaylama ihtiyacı içindeysek henüz tam olarak özgür değiliz demek ki. Çünkü birilerinin onaylamasına BAĞIMLIYIZ. Bu kötü bir şey mi? Bence değil, söylediğim gibi bu bir İHTİYAÇ bana göre. ONAYLANMAK, çok DOĞAL bir ihtiyaç. Fakat bu ihtiyacımızı görmezden gelip, yok sayıp, ben özgürüm senin onayına filan ihtiyacım olduğundan değil, sadece özgürlüğümü sana ispatlamak için seninle tartışıyorum diyorsak kendi topuğumuza sıkıyor olabiliriz. Çünkü bağımlılığımızı artırıyoruz, karşımızdaki ile yaptığımız tartışma bitse bile kendi içimizde devam ediyor aslında. Bir yandan onaylanmaya ihtiyaç duyarken, bir taraftan ondan kurtulmak için onunla savaşıyoruz. Çıkmaz sokağa girmiş oluyoruz. Oysa kendi içimizde onaylanmaya ihtiyacı olan tarafımıza kulak verip, onun ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştığımızda bu tarafı sakinleştireceğiz. Onu önemsediğimizi ve onu gördüğümüzü ona göstermiş olacağız. Bu onaylanma ihtiyacı hisseden yanımız için çok önemli çünkü o sürekli kendini göstermeye çalışıyor, varlığını göstermek için sürekli ağlayan bir bebek gibi düşünebilirsiniz. O bebeği görmezden gelemezsiniz, ona iyi bakmak istiyorsanız ona kulak vermek zorundasınız. 

Özgür olduğumuzu düşündüğümüz ama özgürlüğümüzü yaşayamadığımızı sandığımız veya özgürlüğü kazanmak için kavgaya tutuştuğumuz yerlerde bir bakmak lazım kime kabul ettirmeye çalışıyoruz kendimizi, kimden onay bekliyoruz özgür olmak için? Son zamanlarda ülke olarak da böyle bir durumdayız aslında, hepimiz özgürlüğümüz için kavga ediyoruz, tartışıyoruz, birbirimizden özgürlük kazanmaya çalışıyoruz. Oysaki, “İNSAN HEM ÖZGÜR OLUP HEM DE KAVGA ETMEZMİŞ” anladım. 

Henüz bu kıvamda olamasamda bilimcime ışık doğdu, umudum var :)