Gülümsüyorum bazen sebebi yok :)
Gülümsedikçe daha da gülümsüyorum. Ağzım iyice büyüyor :))) Kocaman oluyor. Neden insana
bu kadar iyi geliyor bilmem… Ama fark ettim ki sihirli bir anahtar bu. Her kapıyı
açan. Birde diyorlar ki; para her kapıyı açar. Yalan! Asıl gülümsemek açıyor
tüm kapıları. Gülümsemek insanı insan yapıyor. Anlamlı kılıyor. Anlam arayıp
duruyorum ben… Gülümsediğinde anlamın içinde buluveriyor insan kendini… Önce
iyi hissettiriyor… Sonra da harekete geçiriyor. Daha ne olsun… Kısa yol tuşu
gibi. Başınız mı daraldı bu kısa yol tuşunu kullanın bakın nasıl işe yarıyor…
“Gülümseyecek ne var ki şu hayatta…” modunda oluyoruz bazen de,
belki de sıklıkla. O zaman da “şükür” kumandasına basmak gerekiyormuş. Şükür kumandasına
basınca gülümsemek otomatik yapışıveriyor suratına. Dudaklar hafiften
aralanıyor, surattaki kaslar birden yumuşamaya başlıyor…
Şükür öyle bir kumanda ki odağını değiştiriyor. Pat diye
bize bahşedilenlere odaklanıyoruz. Bunun öyle büyük bir şey olmasına bile gerek
yok, bence sevdiğiniz bir eşyayı hatırlamanız bile yeterli. Mesela sevdiğim bir
yüzüğümü düşündüğümde bile mutlu olduğumu fark ettim. Yüzüğe gelene kadar
elbette sağlık, nefes milyonlarca şükredecek şey olduğunu fark ediyor insan.
Ben önceleri şükretmeyi, kanaatkâr olmakla kanaatkâr olmayı
da daha fazlasını istememekle aynı şey sanıyordum. Oysa şimdi anlıyorum ki;
daha fazlası gelse bile şükredemedikçe, insan göremiyor gelenleri. Gelenler bir
şey ifade etmiyor. Seninle olanlara şükredemeyince anlamlı olmuyor gelenler
hatta belki yoruyor insanı, yük oluyor.
Belki bir tarafımız isteklerimizi yük olarak gördüğünden, diğer
tarafımız bu isteklerimizi hızla bizden uzaklaştırıyordur. Çünkü bilinçaltı ne
yapıp edip bildiği yöntemle bizi korumaya ayarlı. Yani sırf şükredemediğimiz
için bir elimizle istediklerimizi diğer elimizle itiyoruzdur belki de. Şükretmek,
bizimle olanlara teşekkür etmek. ONLARIN BİZE VERDİĞİNE KARŞILIK VERMEK. Bu karşılığı
veremedikçe üzerimizde yükler biriktiriyoruz. Bu bir tür denge ihtiyacı bence.
Svagito R. Liebermeister, Sevginin Kökleri kitabında buna denge
duyarlılığı diyor. Ve bu gücün bizi yönettiğini söylüyor. Örneğin;
birisinden bir hediye aldığımızda karşılığında bir şey yapmak isteriz en
azından bir teşekkür etme ihtiyacına gireriz. Bu teşekkür, hediyeyi veren
tarafından alınmazsa o kişi bir boşluk hissedecektir. Teşekkür ettiğimizde ise
tamamlanmış bir alma – verme dengesi oluşacaktır.
“Alışverişi eğlence
veya sevgiyle yaptığımızda, aramızdaki bağı derinleştiren bir momentum
yaratırız. İlişkiler bu dengeleme çabasının çeşitliliği ile zenginleşip
gelişirler” diyor Liebermeister. Bu insanlar arasındaki ilişki olabileceği
gibi, bir eşya, bir statü, ya da evrenle aramızdaki ilişki de olabilir bence.
Şükür bu dengeyi kurabilmenin bir yolu diye düşünüyorum. Şükrettiğimizde
içimizde oluşan rahatlamanın nedeni denge kurulması belki de.
Hepimiz için bol gülümsemeli ve şükretmeli anlar diliyorum…