17 Nisan 2016 Pazar

Şükretmek, Gülümsemek üzerine…




Gülümsüyorum bazen sebebi yok :) Gülümsedikçe daha da gülümsüyorum. Ağzım iyice büyüyor :))) Kocaman oluyor. Neden insana bu kadar iyi geliyor bilmem… Ama fark ettim ki sihirli bir anahtar bu. Her kapıyı açan. Birde diyorlar ki; para her kapıyı açar. Yalan! Asıl gülümsemek açıyor tüm kapıları. Gülümsemek insanı insan yapıyor. Anlamlı kılıyor. Anlam arayıp duruyorum ben… Gülümsediğinde anlamın içinde buluveriyor insan kendini… Önce iyi hissettiriyor… Sonra da harekete geçiriyor. Daha ne olsun… Kısa yol tuşu gibi. Başınız mı daraldı bu kısa yol tuşunu kullanın bakın nasıl işe yarıyor…

“Gülümseyecek ne var ki şu hayatta…” modunda oluyoruz bazen de, belki de sıklıkla. O zaman da “şükür” kumandasına basmak gerekiyormuş. Şükür kumandasına basınca gülümsemek otomatik yapışıveriyor suratına. Dudaklar hafiften aralanıyor, surattaki kaslar birden yumuşamaya başlıyor…

Şükür öyle bir kumanda ki odağını değiştiriyor. Pat diye bize bahşedilenlere odaklanıyoruz. Bunun öyle büyük bir şey olmasına bile gerek yok, bence sevdiğiniz bir eşyayı hatırlamanız bile yeterli. Mesela sevdiğim bir yüzüğümü düşündüğümde bile mutlu olduğumu fark ettim. Yüzüğe gelene kadar elbette sağlık, nefes milyonlarca şükredecek şey olduğunu fark ediyor insan.

Ben önceleri şükretmeyi, kanaatkâr olmakla kanaatkâr olmayı da daha fazlasını istememekle aynı şey sanıyordum. Oysa şimdi anlıyorum ki; daha fazlası gelse bile şükredemedikçe, insan göremiyor gelenleri. Gelenler bir şey ifade etmiyor. Seninle olanlara şükredemeyince anlamlı olmuyor gelenler hatta belki yoruyor insanı, yük oluyor.

Belki bir tarafımız isteklerimizi yük olarak gördüğünden, diğer tarafımız bu isteklerimizi hızla bizden uzaklaştırıyordur. Çünkü bilinçaltı ne yapıp edip bildiği yöntemle bizi korumaya ayarlı. Yani sırf şükredemediğimiz için bir elimizle istediklerimizi diğer elimizle itiyoruzdur belki de. Şükretmek, bizimle olanlara teşekkür etmek. ONLARIN BİZE VERDİĞİNE KARŞILIK VERMEK. Bu karşılığı veremedikçe üzerimizde yükler biriktiriyoruz.  Bu bir tür denge ihtiyacı bence.

Svagito R. Liebermeister, Sevginin Kökleri kitabında buna denge duyarlılığı diyor. Ve bu gücün bizi yönettiğini söylüyor. Örneğin; birisinden bir hediye aldığımızda karşılığında bir şey yapmak isteriz en azından bir teşekkür etme ihtiyacına gireriz. Bu teşekkür, hediyeyi veren tarafından alınmazsa o kişi bir boşluk hissedecektir. Teşekkür ettiğimizde ise tamamlanmış bir alma – verme dengesi oluşacaktır.

 “Alışverişi eğlence veya sevgiyle yaptığımızda, aramızdaki bağı derinleştiren bir momentum yaratırız. İlişkiler bu dengeleme çabasının çeşitliliği ile zenginleşip gelişirler” diyor Liebermeister. Bu insanlar arasındaki ilişki olabileceği gibi, bir eşya, bir statü, ya da evrenle aramızdaki ilişki de olabilir bence.

Şükür bu dengeyi kurabilmenin bir yolu diye düşünüyorum. Şükrettiğimizde içimizde oluşan rahatlamanın nedeni denge kurulması belki de.

Hepimiz için bol gülümsemeli ve şükretmeli anlar diliyorum…