20 Ağustos 2018 Pazartesi

kısa kısa 1



Anda olmanın hafifliği...
Anlaşılma sorumluluğunu karşındakine yüklememenin hafifliği. Ne büyük yükmüş, hem bana hem karşımdakine anlaşılmayı beklemek. Anlasın istemek. Mecbur muyuz birbirimiz anlamaya? Yada anlaşılmaya. Yada anlamak böyle bir görev gibi yapılacak bir şey mi? Anlamak, kimyasal bir tepkime gibi belki. Kendiliğinden olan, doğal olan, beklenti gerektirmeyen. Aslında çabasız olduğunda gerçekleşen... Gerçekleştiğinde dönüştüren...

8 Temmuz 2018 Pazar

Nefes Günlüğü -I



Bir nefes gününden daha merhaba, sanırım bu iş nefes günlüğüne dönüştü, zira her nefesten sonra yazı yasasım geliyor  :)

Kalbimin üzerine öküz oturdu derler ya. Bugün tam böyle hissettim. Sebebini bilemezken nefese ihtiyacım olduğunu hissetttim. Seansın çoğunda zihnimi durduramadım. Halbuki ben çok kolay nefese kendimi kaptırırdım. Zihnimde birileriye konuştum, kimilerini yargıladım, kimilerine kendimi ispatlamaya uğraştım. Bir yandan da neden nefese adapte olamıyorum diye düşünüp durdum. Sonra birden fark ettim ki bilincimi bir türlü devreye sokamıyordum. Konu kadınlıktı! Konu zordu! Tabularla, yargılarla, yasaklarla, susturulmalarla, saklanmalarla, hatta yok olmalarla doluydu.

Bilinçaltım kadın –ağır, oturaklı kadın- olmanın ne demek olduğuyla ilgilili kayıtlarla doluydu. Ve tabii  hafif kadınların da nasıl olduğunu çok iyi öğrenmişti kendisi. Birçoklarımız böyle hafif kadın olmamak için sustuk, oturmamıza-kalkmamıza dikkat ettik, kahkaha atmadık, saklandık, isteklerimizi dile getiremedik ve daha bir sürü şeyden vazgeçtik. Eğlenceli ve yaşam enerjisini yükselten şeyler değersizlikle-hafiflikle eşleştirildi. Bizde hafif olmamak adına gerekeni yaptık.

Hafif kadın olmamak gerektiğinin dışında birde kadınlığın güçle ilişkisini iyi öğrettiler bize. Bizim gibi toplumların biliç altında –belki dünyanın çoğunda- dişi olmak güçlü olmakla bir türlü bağdaştırılamadı. Kadın bedeninde doğanlar güçlü oldular tabii ama çok çok büyük çoğunluk dişiliğini reddetti bunu yaparken. Eril tarafını ön plana çıkarması gerektiğini hissetti. Çünkü zihninde dişi – güçlü bağlantısı yoktu. Fark etmedi bile. Kadın bedenlerindeyiz ama bu bedendeki dişi enerjimizi sürekli bırakmak zorunda hissediyoruz. Konuşurken, çalışırken, gezerken, eğlenirken dişiliği unutmaya meyil ediyoruz. Hem dişiliğini taşıyıp – hem eğlenmek, hem dişi olup- hem söz sahibi olmak, hem dişi olup- hem güçlü olmak, hem dişi olup- hem bağımsız olmak...

Hissedin.. Dişilik, daha yoğun olarak kadınların bizzat kendisi tarafından reddediliyor günümüzde. Bu nedenle kadınların erkeklerle -özgürlüklerini kabul ettirmek için- savaşmasıdan ziyade kendi zihnini ve düşüncelerini gözlemlemesi, kendi düşüncelerinin sorumluluğunu alması önemli diye düşünüyorum. Zira önce düşünüyor sonra davranıyoruz. Düşünerek dünyamızı yaratıyoruz. Düşünerek dünyaya katkı yapıyoruz. Ve düşünceleri değiştirerek dünyayı değiştiriyoruz. 



19 Mayıs 2018 Cumartesi

Nefes, Çocuk ve Zihin




Harika bir nefes seansı yaptım kendime... Harika şeyleri hep paylaşmak istemişimdir.. Bayram hediyesi olsun benden size...
Yazı boyunca deriiiiin, sakiiiiiiiiiiin ve olabildiğine yavaş nefesler alırsanız, sizin içinde keyifli olacaktır.

Seans sonrası meditasyonda nefesim bedenime yavaş yavaş doluyor ve sonrasında yavaş yavaş benden çıkmak istiyordu... İşte olayımız burda başladı...

Tıpkı hayattaki şey-ler, ilişkiler gibiydi...

Ben rahat olduğum oranda içime girebiliyor ve beni usulca terkediyordu. Birden içim boşalıyordu. Anlamsızlaşıyordum. Tekrar içime çekmek istiyordum. Bu arzu ne kadar bağımlı olursa o kadar az nefes alabiliyordum. Bedenim geriliyor, kaslarım tıpkı bir demir gibi kaskatı kesiliyordu. Bu durumda nefese yer kalmıyordu. Kendine yer bulamayan nefes kapıda usulca benim hazır olmamı bekliyordu.

Sonra zihnimden güven veren, şefkatli, yumuşacık bir ses duyuldu; sakince  “kendini bırakabilirsin”, “seni anlıyorum ve seni seviyorum” dedi ses. İçimde bir çocuk rahatladı, “oh” dedi. Sildi o güzel masum gözlerinden akan tomurcuk tomurcuk olmuş yaşları. “tamam” dedi sadece.

Çocuk “tamam” deyince bedenim kendini bıraktı. Sonsuz varoluştan dolu dolu bir nefes çekti içine, kendi varoluşuna armağan olurcasına. Zihnimdeki şefkatli sesin rehberliğinde nefesin bedenimden çıkması güvenliydi artık. Ve bıraktı, gidişini izledi... Nefessiz kendini sevdi. Çünkü biliyordu; geri gelecekti onu terkeden nefes, çocuk “tamam” dediğinde.