Keşfedilmeyi bekleyen bir sır gibiydi. Hayatından mutluydu
ama bazen inanılmaz bir boşluğa düşüyordu, herkesin orda olduğu boşluğa. Ne çok
hayatın yolu boşluğa çıkıyordu. Burası kesişim kümesiydi sanki. Bu boşlukta
tanışıyor, kaynaşıyor, öğreniyor eğleniyordu insanlar. Sonra boşluk birden
keşfe dönüşüyordu. Keşif boşluğa, boşluk yeniden keşfe. Düşünüyordu, belki
biraz fazlaca düşünüyordu. Bazen mutsuz olsada düşüncelerinden, düşünmeden
edemiyordu. Herşeyi çok düşünme diyordu yanındakiler. Ama insan düşünmeden
edebilir miydi? Yoksa düşünceleri miydi sıkıntılı olan. E, o zaman ne
düşünecekti? İnsan düşüneceği konuyu kısıtlayabilir miydi? Düşünceye yenileri
eklenebilirdi ama zaten var olan nasıl yok edilebilirdi? “Edilemez” dedi Kübra.
Sonra başladı sırrını anlatmaya;
“ Bilmiyorum ben kendimi, ne olduğumu neyden olduğumu?
Bulurum belki diye düşünüyorum. Düşüncelerim umut belki bana belkide
avarelikten. Kapalı bir kutunun içindeyim sanki. Bana nasıl olduğumu söyleyen
yok. İnsanlar görseler demez mi nasıl olduğumu. Ben tekrar ederim. Duyduğumu,
gördüğümü. Anlamaya çalışırım bana uygun mu değil mi? Hırsızlık mı bu diyede
düşünmüyor değilim ama orjinalliğimi de katarım işin içine. Bunun bir öğrenme
yolu olduğu kanatine vardım sonra. Benim öğrenme şeklim bu. Taklit etmek. Analiz
etmek. Ben severim analizleri dibine kadar. Ben bilmiyorum kendimi. Kim biliyor
ki kendini? Ben inanıyorum bu insanlara, kendilerinden emin görünmelerine.. Saçma,
kim biliyor ki kendini. Çoğu bilmiyor ama cesaretleri yok. Söylemeye, aramaya
cesaretleri yok. Bak benim var. Ben arıyorum da söylüyorum da. İçimi kurcalayıp
duruyorum. Çıkardığım şeylere bakakalıyorum. İçim bazen bir çöplük gibi bazen
mucizeler sandığı. Neler neler varmış diyorum. Ama yoruluyorum bazen de. Bana birileri
söylese ya içimdekileri, çıkarıp çıkarıp bakmasam. Bilsem içerde ne olduğunu,
inansam insanlara da kendi gözümle görmeme gerek kalmasa. Hayır! Ne diyorum
ben. Kendi gözümle görmeme gerek kalmasa mı? İçimdekileri insanların
söylediklerinden ibaret mi sansam yani? Ya onlar yanlış görürse? Ya eksik ya
fazla ? Burda bir seçim yapmam gerek galiba. Ya insanların beni tanımladıkları
ile devam edeceğim. Yada zahmet edip çıkarıp çıkarıp bakacağım.
Galiba çıkarıp çıkarıp bakmak istiyorum. Kendim görmek,
şahit olmak, emin olmak istiyorum. Kendi bulduklarımı istediğim gibi
dönüştürürüm hem. Bu daha güzel. Kararımı verdim.
Bak içimden ne çıktı, gördün mü? İstek mi bu? Yoksa heves
mi? Neye benziyor bak, bak! İkisinin karışımı olsa ne olurdu ki? Yada var mı
bunların farkı birbirinden. İstek daha güçlü geldi bana, heves de güzel ama
istek daha uzun soluklu gibi.Buldum! Anne olmuş istek. İstek anne olunca
çocukları heves olur bence. Hevesde var içimde, bak şurda minik minik ama çok
parlak. Önce heves alıyor zaten gözümü. Az daha onların yüzünden isteği
göremiyordum.
Doğru, şimdi oturdu. Ben hep maymun iştahlıyım derdim. Meğer
onlar hevesmiş. Heveslerin arkasına gizlenen isteğim, seni göremediğim için
kendime kızmışım. Seni bulduğuma çok sevindim.
İstek, bana neleri getirir yanında! Ne istersem onu mu? Peki
ne isteyeceğim ben? Asıl sorunum zaten ne istediğimi bilmemek değil miydi?
Bakalım mı bi daha içimde ne varmış. Belki bir ip ucu
bulurum! Bir sürü şey var burda. Tamam, seçiyorum birini gözümü kapatıp. Aaa bu
benim resmim gibi. Ben kendimi görmediğimi, bilmediğimi söylemiştim. Ama saçları
benziyor, elleri benziyor, ayakları, kıyafetleri, görebildiğim herşey benziyor.
Kendimi istiyorum. Kendimi bilmek istiyorum. Kendimden yola çıkıp kendime
varmak bu olsa gerek.
Kendimi keşfetmek istiyorum. Denemek, denemek, aramak bulmak
istiyorum. Bulmaktan öte keşfetmeyi seviyorum ben, o yoldaki heyecanımı.
Bulduklarım da güzel ama beni ona götüren yolda olmak muhteşem!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder